LOADING
December 6, 2021 Leave your thoughts

Karşı Konulamaz Canlılık Algısı

Mustafa Yavuz

Güneşli bir günde tren istasyonunda beklerken en sevdiğiniz şarkıyı dinlediğinizi hayal edin. İstasyondaki otomattan soğuk bir içecek almak için elinizi cebinize götürüyorsunuz. Tam elinizi cebinize yöneltmişken, kaşla göz arasında madeni para elinizden kayıp yere düşüyor ve platform boyunca yuvarlanmaya başlıyor. Para sizden uzaklaşırken siz de çaresizce onu yakalamaya çalışıyorsunuz. İşte tam da bu sırada “Sanki para benden kaçıyor!” diye düşünebilirsiniz. Her ne kadar cansız bir nesne olan madeni paranın bu tarz “amaca yönelik” davranışlar yapamayacağını bilsek de yine de bizden kaçtığını “algılayabiliriz”. Hareket eden cansız nesneleri canlılık özelliklerine sahipmiş gibi algılamaya yönelik eğilimimize “algılanan canlılık” diyoruz.

Gao ve arkadaşları yaptıkları çok ilginç bir çalışma ile beynimizin soyut objelere canlılık atfetme konusunda ne kadar inatçı olduğunu gösterdiler. Dahası, bu canlılık algısını görmezden gelmek de oldukça zor!

Pembe Panter ve Bozukluk

Bu fenomen bilişsel bilimciler için oldukça ilgi çekici zira algısal sistemimizin bizi oldukça karmaşık inanışlar için bile aldatabileceğini gösteriyor. Ancak Yale Üniversitesi’ndeki araştırmacılar bu fenomenin varlığını incelemekten öteye geçmek istediler ve şu soruyu sordular: canlılık algısı o anki amaçlarımız ile ilgisiz olsa dahi basit görsel görevler sırasındaki performansımızı etkileyebilir mi?

Araştırmacılar yürüttükleri bir takım deneyler ile; oklar, daireler ve dikdörtgenler gibi oldukça soyut şekilleri (Bkz. Figür 1 ve 2) kullanarak dahi canlılık algısını yaratmanın ne kadar kolay olduğunu gösterdiler. Dahası, görünüşte oldukça sade olan bu kurgu ile oldukça karmaşık ve hayli dramatik senaryolar üretmeyi başardılar; tıpkı bir kurt sürüsü tarafından kovalanan bir kuzu gibi.

Figür 1. Sol: Kurt sürüsü koşulu: oklar her zaman yeşil dikdörtgene dönük (hareket yönünden bağımsız, hareket yönü gri oklar ile gösterilmiştir) Sağ: Dik (Kontrol) koşul: oklar her zaman kendi hareket yönlerine dik olacak biçimde, dikdörtgenden bağımsız..

Kurt sürüsü koşulundan video

Ekrandaki okların tümü rastgele hareket etmekte, ancak her zaman daireye dönük konumdalar (daire katılımcılar tarafından kontrol edilmekte)
Kaynak: Yale Perception and Cognition Lab

Kontrol koşulundan video

Okların hareket yörüngesi ilk video ile tamamen aynı olsa da bu video oklar hareket doğrultularına göre her zaman dik durumdalar. Bu farklılık etkiyi zayıtlamaya ya da tamamen ortadan kaldırmaya yetiyor. Kaynak: Yale Perception and Cognition Lab

Kurt sürüsü ve kontrol koşulu videolarındaki asıl ilginç durum ise şu: iki videodaki beyaz oklar tamamen aynı doğrultuda hareket ediyorlar (Bkz. Figür 2). Ancak videoların birinde drama ve hikayeyi görmek mümkün iken diğer videoda yalnızca hareket eden okları görmekteyiz. İki video arasındaki tek farklılık ise okların işaret ettikleri yönler. İşte bu küçük sayılabilecek farklılık yeşil dairenin bir “kurt sürüsü” tarafından kovalandığı algısını oluşturmak için yeterli olabiliyor.

Figür 2. Videolardaki beyaz okları kırmızı daireler ile değiştirdiğimizde (sağ panel) iki videodaki okların tamamen aynı konumda olduklarını görmek mümkün. Dilerseniz videoları aynı anda durdurarak kendiniz de görebilirsiniz!

Araştırmacıların “kurt sürüsü etkisi” olarak adlandırdıkları bu fenomeni daha da ilginç kılan ise şu; cansız nesnelere canlılık atfetme ve hikayeleştirmeye yönelik bu eğilimimiz, katılımcıların basit görevler esnasındaki dikkatlerini dağıtıyor. Örneğin, deneye katılan kişilerden yeşil daireleri yönlendirmeleri ve beyaz oklardan kaçmaları istendiğinde; kurt sürüsü koşulunda daha fazla hata yaptıkları görülüyor. Ancak Figür 2’de de görüleceği gibi, aslında iki video koşulunda da beyaz okların hareket rotaları tamamen aynı! Dram ve hikaye öğeleri, yön bulma ve hareket etme gibi temel işlevler sırasında önümüze çıkıyor.

Araştırmacılar bu sonuçlardan yola çıkarak canlılık algısının yalnızca deneyimlediğimiz bir yanılgı değil, davranışlarımızı neredeyse karşı konulamaz bir şekilde etkileyen bir fenomen olduğunu öne sürüyorlar. Bir başka deyişle, canlılık algısı görsel algımızın bir “son ürünü” olmaktan ziyade, kendisini takip eden algı ve davranışlarımızı da etkileyen bir fenomen.

Leave a Reply

Your email address will not be published.