Güneşli bir günde tren istasyonunda beklerken en sevdiğiniz şarkıyı dinlediğinizi hayal edin. İstasyondaki otomattan soğuk bir içecek almak için elinizi cebinize götürüyorsunuz. Tam elinizi cebinize yöneltmişken, kaşla göz arasında madeni para elinizden kayıp yere düşüyor ve platform boyunca yuvarlanmaya başlıyor. Para sizden uzaklaşırken siz de çaresizce onu yakalamaya çalışıyorsunuz. İşte tam da bu sırada “Sanki para benden kaçıyor!” diye düşünebilirsiniz. Her ne kadar cansız bir nesne olan madeni paranın bu tarz “amaca yönelik” davranışlar yapamayacağını bilsek de yine de bizden kaçtığını “algılayabiliriz”. Hareket eden cansız nesneleri canlılık özelliklerine sahipmiş gibi algılamaya yönelik eğilimimize “algılanan canlılık” diyoruz.
Gao ve arkadaşları yaptıkları çok ilginç bir çalışma ile beynimizin soyut objelere canlılık atfetme konusunda ne kadar inatçı olduğunu gösterdiler. Dahası, bu canlılık algısını görmezden gelmek de oldukça zor!
Bu fenomen bilişsel bilimciler için oldukça ilgi çekici zira algısal sistemimizin bizi oldukça karmaşık inanışlar için bile aldatabileceğini gösteriyor. Ancak Yale Üniversitesi’ndeki araştırmacılar bu fenomenin varlığını incelemekten öteye geçmek istediler ve şu soruyu sordular: canlılık algısı o anki amaçlarımız ile ilgisiz olsa dahi basit görsel görevler sırasındaki performansımızı etkileyebilir mi?
Araştırmacılar yürüttükleri bir takım deneyler ile; oklar, daireler ve dikdörtgenler gibi oldukça soyut şekilleri (Bkz. Figür 1 ve 2) kullanarak dahi canlılık algısını yaratmanın ne kadar kolay olduğunu gösterdiler. Dahası, görünüşte oldukça sade olan bu kurgu ile oldukça karmaşık ve hayli dramatik senaryolar üretmeyi başardılar; tıpkı bir kurt sürüsü tarafından kovalanan bir kuzu gibi.
Kurt sürüsü koşulundan video
Kontrol koşulundan video
Kurt sürüsü ve kontrol koşulu videolarındaki asıl ilginç durum ise şu: iki videodaki beyaz oklar tamamen aynı doğrultuda hareket ediyorlar (Bkz. Figür 2). Ancak videoların birinde drama ve hikayeyi görmek mümkün iken diğer videoda yalnızca hareket eden okları görmekteyiz. İki video arasındaki tek farklılık ise okların işaret ettikleri yönler. İşte bu küçük sayılabilecek farklılık yeşil dairenin bir “kurt sürüsü” tarafından kovalandığı algısını oluşturmak için yeterli olabiliyor.
Araştırmacıların “kurt sürüsü etkisi” olarak adlandırdıkları bu fenomeni daha da ilginç kılan ise şu; cansız nesnelere canlılık atfetme ve hikayeleştirmeye yönelik bu eğilimimiz, katılımcıların basit görevler esnasındaki dikkatlerini dağıtıyor. Örneğin, deneye katılan kişilerden yeşil daireleri yönlendirmeleri ve beyaz oklardan kaçmaları istendiğinde; kurt sürüsü koşulunda daha fazla hata yaptıkları görülüyor. Ancak Figür 2’de de görüleceği gibi, aslında iki video koşulunda da beyaz okların hareket rotaları tamamen aynı! Dram ve hikaye öğeleri, yön bulma ve hareket etme gibi temel işlevler sırasında önümüze çıkıyor.
Araştırmacılar bu sonuçlardan yola çıkarak canlılık algısının yalnızca deneyimlediğimiz bir yanılgı değil, davranışlarımızı neredeyse karşı konulamaz bir şekilde etkileyen bir fenomen olduğunu öne sürüyorlar. Bir başka deyişle, canlılık algısı görsel algımızın bir “son ürünü” olmaktan ziyade, kendisini takip eden algı ve davranışlarımızı da etkileyen bir fenomen.
Recent Comments